-
1 связь
ж1) ilişki, bağıntıдиалекти́ческая связь ба́зиса и надстро́йки — altyapıyla üstyapı arasındaki diyalektik ilişki
име́ть ко́свенную связь с чем-л. — bir şeyle dolaylı bir bağıntısı olmak
2) ilişki; temas; bağlar ( узы)ро́дственные свя́зи — akrabalık bağları
связь с ма́ссами — yığınlarla temas
деловы́е свя́зи — iş ilişkileri
развива́ть торго́вые свя́зи — ticari ilişkileri geliştirmek
подде́рживать ли́чные свя́зи — kişisel temasları sürdürmek
3) ( общение) kayırabilecek tanıdıklar4) ( любовная) metres hayatı5) ( средства сообщения) bağlantı, irtibat; haberleşmeтелефо́нная связь — telefon bağlantısı / irtibatı
междугоро́дная автомати́ческая телефо́нная связь — otomatik şehirlerarası telefon haberleşmesi
спу́тник свя́зи — haberleşme uydusu
специа́льная ли́ния свя́зи — özel haberleşme hattı
связь го́рода со столи́цей пре́рвана — şehrin başkentle bağlantısı kesilmiştir
произво́дство средств свя́зи — haberleşme / iletişim araçları üretimi
6) воен. muhabere, irtibatвойска́ свя́зи — muhabere sınıfı
офице́р свя́зи — irtibat subayı
7) в соч.отделе́ние свя́зи — PTT merkezi / şubesi
рабо́тники свя́зи — PTT görevlileri / mensupları
••в свя́зи с чем-л. — bir şeyle ilgili olarak; dolayısıyla ( вследствие)
в связи́ с э́тим — bu bağlamda
в свя́зи с чем об э́том говори́лось? — bundan hangi bağlamda söz edildi?
-
2 резкий
1) keskinре́зкий хо́лод — keskin soğuk
ре́зкий ве́тер — şiddetli rüzgar
2) keskin, çiğ, sertре́зкий свет — çiğ / keskin ışık
ре́зкий за́пах — keskin koku
ре́зкие тона́ — жив. sert tonlar
3) ( отчетливый) sertре́зкие черты́ лица́ — yüzün sert çizgileri, sert yüz çizgileri
4) ( порывистый - о движениях) keskinре́зкий жест — keskin bir el hareketi
5) (внезапный, значительный) aniре́зкое повыше́ние цен — fiyatların ani / birden fırlaması
6) sert, ters, dürüşt, kırıcıре́зкий отве́т — sert / ters / çiğ bir cevap
ре́зкая кри́тика — sert eleştiri
па́рень стал ре́зким и агресси́вным — oğlan kırıcı ve saldırgan oldu
он (всегда́) был ре́зок с на́ми — bize dürüşt davranırdı
7) sertнаходи́ться в ре́зком противоре́чии с чем-л. — bir şeyle şiddetle çelişmek
столкну́ться с ре́зко́й оппози́цией — sert muhalefetle karşılaşmak
заявле́ние вы́звало о́чень ре́зкую реа́кцию — demeç çok sert tepkilere yol açtı
••ре́зкая и гру́бая игра́ нападе́ния — спорт. forvetlerin kırıcı oynamaları
-
3 лицо
çehre,sima,surat,yüz* * *с1) ( часть головы) yüz; çehre2) перен. ( отличительные черты) kişilik; çehreполити́ческое лицо́ а́втора — yazarın siyasi kişiliği
не име́ть своего́ лица́ — kişilik sahibi olmamak
ча́стное лицо́ — özel kişi
физи́ческое лицо́ — юр. gerçek kişi
ли́ца свобо́дных профе́ссий — serbest meslek sahipleri / erbabı
4) ( лицевая сторона) yüz5) грам. kişiрома́н напи́сан от пе́рвого лица́ — roman birinci kişi ağzından yazılmıştır
••в лице́ кого-л. — şahsında
от лица́ кого-чего-л. — adına
(пря́мо) в лицо́ кому-л. — birinin yüzüne karşı
быть к лицу́ кому-л. — yakışmak; gitmek
э́та шля́па ей к лицу́ — bu şapka ona yakışıyor / gidiyor
тебе́ не к лицу́ опа́здывать — geç kalmak sana yakışmaz
на нём лица́ нет — onda bet beniz kalmadı
столкну́ться лицо́м к лицу́ с чем-л. — bir şeyle yüz yüze / karşı karşıya gelmek
пе́ред лицо́м суда́ — hakimler karşısında / huzurunda
знать в лицо́ — şahsen tanımak
-
4 насмехаться
alay etmek* * *biriyle, bir şeyle alay etmek; eğlenmek -
5 обходиться
несов.; сов. - обойти́сь1) ( обращаться с кем-либо) davranmakон гру́бо обошёлся с ва́ми — size karşı kaba davrandı
2) разг. ( стоить) çıkmakэ́то ему́ до́рого обойдётся — тж. перен. bu ona pahalıya çıkar
3) разг. (удовлетворяться чем-л.) bir şeyle idare etmek; etmekчелове́к не мо́жет обойти́сь без воды́ — insan susuz edemez / yapamaz
мо́жно бы́ло обойти́сь и без ма́стера — usta olmasa da olurdu
-
6 посмеяться
сов.1) gülmekон то́лько посмея́лся над э́тим тре́бованием — bu talebe gülüp geçti
2) (над кем-чем-л.) biriyle, bir şeyle eğlenmek, alay etmek -
7 противоречие
с1) ( возражение) karşı söyleme, itirazв нем дух противоре́чия — itiraz huyu var, itirazcıdır
2) врз çelişki; aykırılık, aykırı düşmeдиалекти́ческое противоре́чие — diyalektik çelişki
впасть в противоре́чие — çelişkiye düşmek
находи́ться в противоре́чии с чем-л. — bir şeyle çelişmek / çelişik olmak
-
8 расшивать
несов.; сов. - расши́ть1) разг. ( распарывать) dikişini sökmekрасши́ть тюк — balyanın dikişlerini sökmek
2) (вышивать чем-л.) ( bir şeyle) işlemek -
9 синоним
-
10 столкновение
с1) çarpışmaстолкнове́ние судо́в — gemilerin çarpışması
2) çatışmaстолкнове́ние интере́сов — çıkar(ların) çatışması
прийти́ в столкнове́ние с чем-л. — bir şeyle çatışmak
3) ( конфликт) yüz yüze / karşı karşıya gelmeстолкнове́ние с действи́тельностью — gerçekle yüz yüze gelme
4) çarpışma, çatışmaвооружённое столкнове́ние — silahlı çarpışma / çatışma
См. также в других словарях:
aklını (bir şeyle) bozmak — bir şey üzerine düşerek hep onunla uğraşıp durmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir yaşına daha girmek — şimdiye değin görmediği şaşılacak yeni bir şeyle karşılaşmak Ah anacığım bir yaşıma daha girdim, dünyada her şey aklıma gelirdi de tefle ayı oynatmak gelmezdi. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzerine düşmek — (bir şeyin) bir şeyle ilgilenmeye başlamak, ilgi göstermek, bir şeyle çok uğraşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş başa kalmak — (bir kimseyle veya şeyle) biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak Odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerdim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş edebilmek — (bir kimseyle veya bir şeyle) bir kimseyi yola getirmeye veya bir şeyi yapmaya gücü yetmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karmak — bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taîmak I, 432; I I, 187; II I, 182 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
telaşına dalmak — (bir şeyin) herhangi bir şeyle ilgili olarak heyecanla, aceleyle, sıkıntıyla davranmak Karısı akşam telaşına dalmış, çardağın etrafında dolanıp duruyordu. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
zihnini bozmak — (bir kimse bir şeyle) sürekli olarak aynı şeyi düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
üstüne düşmek — bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek Biz de hani üstüne düşüp düzeltecek yerde, Atatürk ün Osmanlıcayı Türkçeleştirmek hususundaki güzel arzusunu bugünkü uydurma dilcilik gayretine alet etmişiz. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
üstüne üstüne gitmek — (bir şeyin) çekinmeden sonucu tehlikeli olabilecek bir şeyle uğraşmak, yılmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
başı hoş olmamak — (bir şeyle) bir şeyden hoşlanmamak Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra habire yedim durdum. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük